257 – Tahta


16 Kasım 2012

Bu hafta katılacağımız bir ihalede katılım için gerekli olan ancak bizde eksik olan bazı sertifikaları almak üzere 3 günlüğüne test merkezindeydim. Önce bu testlerin nasıl olduğunu anlatmam gerekir. Teste alınacak cihaz ilgili test aletlerine bağlanıp belli frekanslar arasında taranarak sorunlu olup olmadıkları gözleniyor. Her test yaklaşık 10 ila 15 dakika sürüyor. Tüm test boyunca, yani tüm frekans aralıklarında sorun yaşanmadan devam etmek gerekiyor. Herhangi bir aralıkta sorun yaşanırsa cihaz o testi geçememiş oluyor. Böyle bir durumda da bazı düzeltmeler yapıp testi baştan tekrarlamak gerekiyor. Bu da tabi çelik gibi sinirlere sahip olup sabretmeyi, morali bozmamak için farklı şeylere odaklanıp rahatlamayı en önemlisi de “kaçınılmazsa zevk alabilme” düsturunu bir an bile kaybetmemeyi gerektiriyor.

Ben de esas olarak bu düşünceyle zaten dikkatle testte kullanılan cihazların ekranlarına odaklanmaktan daraldığımdan etrafı fazlasıyla incelemekle kafayı rahatlatmaya çalıştım. Testler elektromanyetik etkilenme ve etkileşme durumunu kontrol etmek olduğundan ortam bu manyetizmayı etkilemeyecek test düzenekleri ile doldurulmuştu. Bunda da en önemli malzeme, GORA filmindeki Arif için en önemli 4 maddeden biri olan TAHTA oluyor. Test sehpaları ve masaları metal çivi içermeyen tamamı tahtadan yapılmış ve sağlam olmaları adına masif tahtadan yapılmışlar. Bu arada masalardan başka, cihazlara dayama olarak veya altlarına konarak belli işlevler için kullanılan parça tahtalar var.

Masaların üzerinde yapımcı firmanın ismi var. Bu firma bizden bazı test sistemleri için cihaz alan bir firma. Adı: DEVOTRANS. Son derece havalı bir isim gibi duruyor ama manası nedir diye bir düşünüyorsunuz. Dededen beri birkaç nesildir test cihazları ve düzenekleri üretiyorlar. İsimleri ise işe ilk başladıklarında ilk yaptıkları cihaz olan “DEğişken VOltajlı TRANSformatör” kelimelerinin ilk harflerinden oluşturulmuş bir isim. Bu mühendislerin bir şeyler üretmekte ne kadar başarılı ama buldukları şeyi isimlendirmede ne denli başarısız olduklarını gösteren bir durumun en büyük kanıtı.

Çalıştığım firmanın ilk üretimi olan ağırlık ölçme cihazlarında kullanılan mikro işlemcinin adı Z80 olduğu için tabi cihazın adı da Z801 olmuş. Peşinden kullandığımız marka Motorola’nın ürettiği M6800 olunca yeni üretilen cihazın adı tabi M68 olarak kondu.

Z801 cihazını ürettiğimiz zamanlarda firmamız adındaki ELEKTRONİK ismini hak edecek şekilde sadece elektronik cihazlar üretirken yaptığımız ağırlık ölçme sistemlerinin mekanik kısımlarını yapan firma olan TUNAYLAR firmasına verdiğimiz cihazlar için kendi koydukları model ismi ise gayet yaratıcıydı: OR941. OR firma sahibi olan Orhan’dan, 941 ise Orhan Tunay’ın doğum yılından geliyordu. Eğer soyadı T ile başlamıyor olsaydı ismin ilk 2 harfi yerine isim ve soyadının ilk harflerinden oluşabilirdi, ancak şanssızlık eseri Orhan bey’in ilk harflerini bir araya getirince OT oluyor ki bir cihaza yakışmayacağını düşünüp OR’u seçmişler.

İlk cihazlarımız yapı itibarıyla biraz görkemli olduklarından basküllerde kullanamıyorduk. Bu yüzden yeni, daha ufak boyutlu cihaz tasarladık. Boyutları küçük olduğu için MİNİ olarak adlandırırken bir de baktık ki cihazın ismi MI indikatör oluvermiş.

Tabi bu cihazlar hep masaüstü olarak adlandırılan tipte olduklarından ve ağırlık ölçme sektöründe saygın bir yer edindiğimizden panoya takılacak bir model de üretmek gerekiyordu. Pano tipi bir ağırlık indikatörü ürettiğimizden ismi de pano tipi ağırlık indikatörünün ismi de (Panel Weight Indicator) kelimelerinin baş harflerinden PWI olarak kondu. PWI ismi her ne kadar Panel tipinden geliyor olsa da daha sonra farklı tiplerde geliştirilse de P harfi payidar olarak kaldı.

Ardından ağırlık ölçme cihazlarının ağırlığı algılayıp elektriksel büyüklüğe çeviren, yük hücresi olarak adlandırılan çeviricilerin dünyadaki adı LOAD CELL’dir. Yük hücrelerinin çıkışları çok küçük elektriksel değerlerde olduğu için bunları okunabilir hale getirmek üzere yükseltmek yani İngilizcesi ile AMPLİFIYE etmek gerekiyor. Tabi bu sensörleri okuyacak yeni bir cihaz üretip onun adını da (Load Cell Amplifier) koyunca ismi de en yaratıcı bir şekilde LCA oluverdi.

Biz isim bulmak yerine enerjimizi yeni cihazları üretmeye veriyorduk. Bir yeni indikatör daha ürettik ve adını da az daha böyle bir şey koyacaktık ki, o sıralar bizde 1 sene kadar çalışmış olan bir arkadaşımız, ki boş zamanlarında tiyatro da yapıyordu, cihazın ismi ne olsun diye düşünürken sanatçı olmanın getirdiği bir hisle cihazın ismini ART koydu. Bu gelmiş geçmiş, isim olarak en anlamlısı veya daha doğru bir deyişle en anlamsızı bu oldu. Çünkü ilk defa bir kısaltmadan yola çıkmadan doğrudan Ahmet, Mehmet gibi bir isim vermiş olduk. Tabi bu isim bir sonraki cihaz olana ilham verdi. Bizim isim koyma kabiliyetimiz gereğince yeni cihaza koya koya iki harf ekleyip SMART koyabildik.

Bu arada çevirici olarak kullandığımız ve İngilizcedeki karşılığı TRANSMITTER olan cihazlarımızın isimleri önce TR, peşinden teknoloji geliştikçe, dolayısıyla da model değiştikçe adları TR2 ve TR3 olarak yenilendi.

Karayoluna kurduğumuz ve araçların üzerinden geçerken tartıldığı İngilizcesi Weigh-In-Motion isimli cihazımızın ismi tabidir ki WIM. Bunun kardeşi olup araçları saymakta kullanılanı ne peki? Tabi Counter In Motion’dan gelen CIM.

Bu cihazlardan sonra yeni nesil cihazımız tabi geleneksel isim verme temayülü gereği Esit, Kontrol ve İndikatör kelimelerinin (tabi İngilizcelerinin) baş harflerinden oluşan ECI adından başka ne alabilirdi ki?

İşte nereden nereye. Test esnasında masaların üreticisi Devotrans’tan, daha doğrusu ismin geçmişinden test esnasında dalıp giderken aklıma neler geldi.

Sonraki yazı 258 SÜRÜ PSİKOLOJİSİ

256

258

Yorum bırakın