253 – Alışkanlıklarımız


21 Eylül 2012

Alışkanlıklarımız: Sifon
Babamın akıllanmamak konusunda çokça söylediği ve benim de arada sırada kullandığım bir deyiş var: “Arsız neden arlanır, çul da giyse sallanır”. Halk arasında bunun yaygın kullanılanı da ”Alışmış kudurmuştan beterdir”.

Seneler önce, zannedersem Anavatan Partisinin hükümette olduğu zamanlarda getirmiş oldukları bir yasa tasarısı, her zaman olduğu gibi muhalefetin tüm karşı koyuşlarına karşın meclisten geçirilip Cumhurbaşkanına onay için gönderilmişti. Süleyman Demirel de, her ne kadar partiler üstü bir konumda olsa da, geçmişi gereği aynı fikirlerde olduğundan tasarıyı tekrar görüşmek üzere Meclis’e geri yollamıştı. Ancak ne var ki Anayasa gereği eğer değişiklik olmazsa, sonunda seve seve onaylayacağı durumu oluştuğundan Anavatan da hiçbir değişiklik yapmadan yasayı tekrar oylanmak üzere Meclis Genel Kuruluna getirmişti. İşte tam bu esnada, tasarı oylanmadan önce söz alan bir Doğru Yol milletvekili, son atımlık barut olarak “Peygamber Efendimizin bir lafı vardır: Hatayı ilk kez yapmak hatadır, ama ikinci kez yapmak ahmaklıktır” diye bir laf edince Meclis klasik kavga ve sataşma dolu ortamını yakalamış ama sonuçta yasa da aynen kabul edilmişti.

Yani daha önceki deneyimlerimiz ne olursa olsun bazen aynı hatayı dolayısıyla ahmaklığı insan ikinci, hatta üçüncü defa yapabiliyor. İşte aynen o şekilde bundan dört sene evvel Cuma Okuyucuları ile paylaşmış olduğum sifon değiştirme olayını geçen hafta gene aynı mekânda gerçekleştirmeye kalktım. Yaz tatili için yazlıkta bulunan annemin evinde sifon akıtıyordu ve değiştirilmesi gerekiyordu. Bunun için de tabi “sifon değiştirme işinde deneyimli, sabırlı, amatör ustalara” ihtiyaç vardı (Bu durumda bahsedilen kişi ben oluyorum). İlk iş olarak Bauhaus’tan uygun sifon takımını bir hafta öncesinden aldım. Cumartesi sabahı erkenden işbaşı yapıp sökme işlemine koyuldum. Ancak gene durum yirmi sene öncesine geri döndü. Klozetin sifon haznesini klozete bağlayan cıvatalar senelerin ıslaklığı ile paslanmış ve yapışmışlardı. Şansıma cıvataları klozete bağlayan kısımlarını sökmek yaklaşık 2 saatimi alsa da dışarı çıkarabildim ama cıvatanın seramik yapı içerisinde, daha küçük somun ile bağlanan kısmını ayırmak neredeyse imkânsız gibiydi. Elimdeki aletler yetersiz kaldığından aklıma farklı çözümler geliyordu:

En radikali klozet takımını olduğu gibi değiştirmek. Tek bir cıvatayı sökemedim diye bu çözüme fazla yüz vermedim ama en kötü senaryoda elimde bir koz olarak saklamayı düşündüm. İşin bir atla üç nala kalması gibi bir şey.

İkinci dereceli büyük işlem klozetin sifon kısmını değiştirmek. Bu çözüm de bir önceki gibi elimde bir seçenek olarak bulunsa da hem alttaki parçaya uygun üst hazneyi bulmak çok kolay değil hem de uygunu bulsak bile satıcı acaba sadece o parçayı satmaya yanaşır mı? Hepsi oldu diyelim “pireye kızıp yorganı yakmak” gibi bir cıvata yüzünden böyle bir değişikliğe gitmek bana yakışır mıydı?

Bu arada bir arkadaşımı arayıp durumu belirttim. O da hiç umut vermeden matkapla cıvata ve somunu çürütmekten söz etti ama bunu yapacak matkap ve el becerisine sahip olmadığımdan çok üzerinde durmadım. Bu öneriyi gerçekleştirmek istersem yapabileceğim şey sifonu sırtlanıp uygun tezgâhların olduğu fabrikaya gelmekti ama “Kadıköy’den çık, 30 kilometre yol kat et, cıvatayı sök, sonra gerisin geri elinde sifonla geri dön” de uygun bir çözüm gibi gözükmüyordu.

Cıvatayı sökme işlemi için hırdavatçıya gidip durumu anlattım. “Tamam abi, kolay. Pas sökücü kullanırsın, hemen halledersin” diyerek bana gaz verdi. Ben gazı ve pas sökücüyü aldım ama gene babamı rahmetle anacağım “arsız neden arlanır, çul da giyse sallanır” hesabı, cıvatayı gereğinde kesebilmek için demir testeresi de istedim.

Adam bana kaliteli bir şey mi, yoksa ucuz bir şey mi istediğimi sorduğunda “Bunu sorduğuna göre fiyat farkı astronomik” diye düşünüp günahımın ne olacağını sordum. Eğer Çin malı demir testeresi alırsam hem tek taraflı, hem daha az keskin olanın fiyatının 2 lira, Makine Kimya’nın kaliteli testeresinin ise üç buçuk lira olduğunu söyledi. Bunun üzerine bana gelen rahatlama ve güvenle kalitelisini istedim. Hatta daha kalitelisi varsa onu bile alacağımı beyan ettim. Ne de olsa fiyatlar bu seviyede ise en kalitelisi taş çatlasın 5 lira olacaktı.

Alışverişimi tamamlayıp çarşı içerisinden geçerek eve doğru gelirken moral arttırıcı bir destek olarak “Halil Lahmacun Salonuna” uğrayıp dürüm şeklinde, içinde maydanoz ve sekizde bir limon sıkılmış lahmacunumu da alarak eve ulaştım. Pas sökücü spreyi sorun çıkaran cıvataya uyguladıktan beş dakika sonra cıvatanın seramikten ayrılmasını engelleyen pul sanki sadece pastan oluşuyormuş gibi adeta hamur kıvamını alarak bükülünce somunu sökmeye bile gerek kalmadan cıvatayı komple yuvasından çıkarabildim.

Bundan sonrası çorap söküğü gibi geldi….” diyeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Tüm işlemlerimi ve temizliği bitirip sifonu takmak üzere paketi açtığımda bir parçanın eksik olduğunu görüp ortamı, “nasıl olsa evde kimse olmayacak” diyerek olduğu gibi terk ederek Bauhaus’un yolunu tuttum. Bu kez paketi açıp içlerindeki her şeyin eksiksiz olduğunu görüp ertesi gün gitmek ve işi tamamlamak üzere planımı yaptım.

Pazar öğleden sonra kızlarımı ve eşimi pazartesi başlayacak okula hazırlık amaçlı kuaföre bıraktıktan sonra yarım bıraktığım işin başına geçtim. Yaklaşık beş veya altı kere söküp takma işlemini her defasında hedefe iyice yaklaşarak yaptıysam da sonuçta istem dışı su sızıntısını bir türlü sonlandıramayıp musluğu kapatıp ortamdan ikinci defa ayrıldım.

Bu arada rahmetli Kayahan usta’nın şarkısı “Ben nerde hata yaptım?” şarkısını mırıldanırcasına sorunun ne olabileceğini düşündüm durdum ve “Euroka”, buldum. Plastik sifon takımını takarken hep normal sistemlerde olduğu gibi contaları somunun olduğu tarafa koymuş olduğumdan ıslak kısımdaki plastik-seramik uyumsuzluğundan meydana gelen aralıklardan su sızıyordu. Yapmam gereken contaları ıslak olan iç kısma takıp somunları dışarıdan contasız sıkmak olduğunu anladığımda aradan yirmi dört saati aşkın bir süre geçmesi gerekmişti.

Sonraki yazı 254 GÜLBEN

252

254

Yorum bırakın