245 – Eurovision


25 Mayıs 2012

Avrupa yayın birliği olan Eurovision’a TRT kurulduğunda üye olsak da esas tanışmayı Eurovision Şarkı yarışmasına katıldığımızda yaptık. Daha doğrusu Türk insanı bunu birliğin ismi olarak değil de yarışmanın ismi olarak belledi.

1975 yılıydı. Bir sene önce İsveç için yarışan ABBA grubu “Waterloo” isimli şarkılarıyla birinci olmuşlar ve Allah “yürü ya kulum” demişti bu gruba. Kaç sene olup grup ayrılmış olsa da hala daha sevgiyle dinlerim ABBA’yı. Hatta geçtiğimiz senelerde başrollerinde Merryl Streep, eski Bond Pierce Brosnan’ın oynadığı ve ABBA şarkılarının yorumlandığı müzikal film, MAMMA MIA, da arada seyrettiğim ve seyrederken keyif aldığım bir filmdir, seyretmenizi hatta bir CD’sini alıp arşivinize koymanızı şiddetle tavsiye ederim.

1975 yılında yapılacak yarışmaya katılacağımız duyurusu yapıldı. Peşinden ilk elemelerden geçen sanki 10 eser televizyonda sunuldu. Bunlardan Ali Rıza Binboğa’nın seslendirdiği YARINLAR (daha doğrusu, onun seslendirmesiyle YARİNLAR) halkın en çok beğendiği şarkı oldu. Yarışmanın değerlendirmesi oluşturulan bir TRT jürisinin oyları ile özel bastırılmış, eskiden postane üzerinden para göndermek için kullanılan para çekine benzer bir kartı doldurup gönderdiği çeklerle oylarını kullanan HALK jürisinin oylarının ortalaması ile olacaktı.

O zamanlar TRT denetimi nedense pek bir kuralcı ve “alaylı-mektepli” ikilemesindeki mektepli gibiydi. Nedense halkın sevdiği şarkılar hep TRT denetimine takılır, ya şarkının sözleri, ya müzikalitesi ya da en olmadı şarkıyı söyleyenin sesindeki şive veya lehçe farkı yüzünden şarkılar TRT radyo ve televizyonunda yayınlanmaz, yayınlananlar da hep birbirlerine benzerlerdi. Muhtemelen sırf bu yüzden önce bir Nilüfer çıktı, peşinden ona çok benzeyen diğerleri. Rahmetli Dayım bu daha sonra çıkanları Nilüfergiller olarak adlandırırdı. Arabesk müzik ise değil denetime takılmak, denetime giremezdi bile. Ama ne gariptir ki, radyolarda çalınmasa da minibüs ve dolmuşlarda o kadar çok çalınırlardı ki, arabesk şarkıları hepimiz bilirdik.

Tekrar ilk Eurovision yarışmasına dönersek, benim üzerinde Ali Rıza Binboğa’yı işaretlemiş olduğum çeki postaneden gönderişim hala daha resim olarak hafızamdadır. Oylama halk jürisinden müthiş bir farkla YARİNLAR şarkısının birinci gelmesiyle sonuçlansa da, TRT jürisi bu şarkıyı sonuncu seçmiş ve ortalamada şarkı dördüncü olup elenmişti. Birinciliği ise halkın ikinci favorisi CİCİ KIZLAR grubu DELİSİN isimli parçası ile SEMİHA YANKI’nın “Seninle Bir Dakika” şarkısı birlikte elde etmişti. “Seninle bir dakika” şarkısını ilk dinlediğimde hiç hoşlanmamıştım. Hatta bir önceki yıl ABBA kazandığı için İsveç’te yapılan yarışmada Semiha Yankı, bir Hollandalı köylü kıyafetini andıran kıyafetiyle sahneye çıkıp, sesi de orkestranın altında ezilip pek de bir duyulmayınca şarkıyı iyice dışlamıştım. (buraya sonra tekrar geleceğim).

2 şarkı birinci olunca tabi bir kura yapmak gerekti ve o zaman sanki 15 yaşında olan CİCİ KIZLAR’ın 3 solistinden biri ve en küçüğü olan Bilgen Bengü’nün çektiği kura sonucu Semiha Yankı birinci gelmişti ve bizi yarışmada temsil etme hakkını kazanmıştı. Yarışmada birinci olunca tabi gazeteler ve TRT televizyonu bu adı sanı duyulmamış bu kızın meğer eskiden sirklerde çalışmış olduğu ve trapez göstericisi olan abisinin ölümüyle bir travma yaşamış olduğu açıklanınca kendisine karşı bir sempatim doğmuştu.

Yarışma başlamadan önce ekrana gelen Eurovision logosunun arka planında çalınan rahmetli Melih Kibar‘ın bestesi Çoban Yıldızı isimli enstrümantal şarkı da daha sonra tüm Eurovision şarkı yarışmalarıyla beraber, Eurovision kanalıyla yayınlanan tüm naklen yayınlarda kullanılmıştı. O zamanlar naklen yayınlar pek kolay olmadığından naklen yapılan yayınları özellikle belirtmek ayrı bir hava veriyordu TRT yayınlarına.

Yarışma günü gelince evde yarışmayı seyredecek olmanın dayanılmaz coşkusu yaşanıyordu. Ancak ne hikmetse evimize o gece babamın arkadaşı Talha Bey ve ailesi de geldi. Hal böyle olunca televizyon karşısındaki en uygun bakış açılı yerlere onlar oturmuşlardı. Kendisini bu yarışmadan sonra bir daha göremediğim Talha Bey Amca’ya karşı da iyi hisler beslemediğimiz hatırlar gibiyim.

Annemle beraber biz çocuklar da misafiri memnun etmek adına hizmette kusur etmiyorduk. Ama ne zaman ki sıra Semiha Yankı kızımıza geldi, herkes oturup, daha önce belki yüz kere seyretmiş olduğumuz şarkıyı seyretmeye başladık. Orkestrayı galiba Timur Selçuk yönetiyordu ve beyaz frak takımıyla gayet karizmatik bir şekilde idare etti. Semiha Yankı ise herhalde heyecandan başlarda biraz kısık sesli olsa da sonradan açıldı yanılmıyorsam. Kıyafeti ise felaketti. Kafasına bir de Hollandalıların taktığı başlığı taksa, Alplerde koyun otlatan çobanlardan farkı kalmıyordu.

Şarkı bitince bu kez evde acaba nasıl bir sonuç alınabilir diye bir konuşma başladı. Ülkelere bağlanıp herkesin jürisinin verdiği puanlar ilerledikçe puan alamamanın verdiği stres artmaya başlamıştı. Hakkımızın yendiğini falan düşünüyorduk galiba ama zaten halk jürisi olarak bizler bile puan vermemiştik Semiha’ya. Tüm ülkeler bittiğinde toplamda almış olduğumuz 3 puan ile hüsran yaşadık. Herhalde biz ilk katıldığımız için ilk beşe gireceğimizi ve birkaç sene sonra da birinciliği kazanacağımızı düşünüyorken, aradan seneler geçtikçe yaşanılan hüsran arttı ve şerefli sıfır puanlar ile geri dönmeyi bildik.

Bir başka yarışmada Avrupalılara yaranmak adına onların opera sevgisini kullanmak üzere yaptığımız OPERA isimli şarkı ise önce Avrupalılar tarafından yadırganıp, “neden opera ile dalga geçiyorsunuz?” sorusuna muhatap kalınmış peşinden de alınan sıfır puanlı, bu kez pek de şerefli olmayan sonunculuktan sonra kendini kahreden Çetin Alp’in erken yaşta kalbine vurup aramızdan ayrılmasına sebep olmuştu.

Ajda Pekkan bile nasibini aldı bu şerefli sonuncululuklardan. Üstelik Ajda katıldığında galiba Tunus veya Fas Örevizyona üye olduğundan ve “Aman Petrol” isimli şarkıda Arap motifleri olduğundan kendilerine yakın bulmuş ve Örevizyon şarkı yarışmaları Türkiye Duayen Bülend Özveren’in sevinç gözyaşları arasında 12 tam puanı bize vermişti.

Bülend Özveren’in “artık ölsem de gam yemem” dediğini zannettiğim Sertab Erener birinci geldiğinde, “artık bu adam emekli olur” dediysem de kendisi hala daha Eurovision şarkı yarışmalarında yerini kimseye kaptırmıyor. Herhalde uyuşturucu bağımlılığı gibi bir şey olsa gerek. Ama bu bir TRT geleneği herhalde.

Genç görünmek adına, senelerdir takmakta olduğu bıyığını gözünü kırpmadan kesen İzzet Öz’ü bile arada sırada zaplarken METRONOM ve TELESKOP isimli programlarını yapmaya devam ediyorken görüyorum. FM bandının daha yeni yeni eklenmeye başladığı zamanların radyolarında program yapan ve aynı ismini senelerdir koruyan İzzet Öz’e de buradan bir selam göndermek isterim. Bu arada TRT’de son yaptığı program etkinliğinin adı da “Önce İzzet Öz Vardı” imiş. Bence yarım kalmış. “önce İzzet Öz vardı, sonra da olacak” olmalı.

Haftaya Eurovision’a devam.

244

246

Yorum bırakın