225 – Çizgi Roman


14 Ekim 2011

Okula başladığımda İzmir’in Karşıyaka’sında oturuyorduk. Arka sokağımızda Cumhuriyet İlkokulu olmasına rağmen annem ablamı ve beni çarşı içerisindeki Ankara İlkokuluna yazdırmıştı. Öğretmenim Kayhan Baksı adındaki kadın öğretmendi. Kendisi “bir bahar akşamı rastladım size” şarkısının yazarı Fuat Edip Baksı’nın eşidir. Bendeki emeği de çok büyüktür ve çok da iyi bir öğretmen olduğuna inanıyorum. Daha 29 Ekim olmamıştı ki okuma öğrendiğimden kırmızı kurdelemi takmıştım göğüs cebime. Bu kurdelenin hatırına TentenAyaYolculuk.jpgannem de beni vapur iskelesi karşısında yer alan gazete-kitap bayisine götürüp istediğim kitabi seçebileceğimi söylemişti. Ben de çocuk aklı, tüm tezgâhtan Tenten adlı çizgi romanın “Aya Yolculuk” isimli macerasını seçmiştim. O zamanlar baskı kalitesi de çok iyi olmamasına rağmen benim için çok değerli bir kitap olmuştu bu kitap. Daha sonra Tenten’e olan bu sevgim sebebiyle herhalde tüm romanları almıştım.

Bu anım nereden aklıma geldi derseniz, geçen hafta çizgi roman yazarlarının üstadı Sergio Bonelli hayatını kaybetti. Kendisi diğer ülkelerde nasıl bilinir bilemiyorum ama bizim çocukluğumuzda istisnasız hepimizin müdavimi olduğu Tom Miks, Teksas, Mandrake gibi çizgi romanlar fazlasıyla rağbet görüyordu. Bu çizgi romanların genel isimleri Tom Miks-Teksas’tı. Ne okuyor olursanız olun, büyüklerimiz ya küçümsediklerinden ya da hepsinin isimlerini hafızalarında tutamadıklarından bu iki isimle anarlardı: Tom Miks-Teksas mı okuyorsun? Bense nedense, her ne kadar Tom Miks’e karşı bir sempati besleyip gittiğim arkadaşlarda veya berberlerde rastlarsam okuyor olsam da benim esas favorilerim Kaptan Swing ve Mandrake idi.

KaptanSwing.jpgKaptan Swing, Amerika’da Ontario gölü kıyısındaki Ontario Kalesinde yer alan, işgalci İngiliz birliklerine karşı direniş gösteren aynı isimli Ontario Kurtlarının kumandanı idi. Kırmızı Urbalar adını taktıkları İngiliz Askerlerini her macerada hezimete uğratırlardı. Bu hezimetler de İngilizlerin sayıca çok üstün olmalarına karşın, akıllarını kullanmaları ve yurtsever bir özveriyle vatanlarını koruma esnasında yaşanırdı. En yakın arkadaşları, Mister Blöf adındaki sakallı arkadaşı ve bazı bölümlerde İngilizlerle işbirliği yapan hain diğer Kızılderililerin aksine onlara karşı savaşan birkaç yurtsever Kızılderili’den biri olan Gamlı Baykuş’tu. Mister Blöf’ün uyuz mu uyuz bir köpeği vardı: PUİK. Puik her bölümde mutlaka İngilizlere karşı ya birinin hayatını kurtarmak veya kasaptan birbirine bağlı sosis kangallarını çalıp afiyetle yemek dışında bir de punduna getirip kendisine “Pire torbası” diye hitap edip fırsatını buldukça tekme atmaya çalışan Gamlı Baykuş’u mutlaka en hassas yeri olan kaba etinden ısırıp hıncını alırdı. Çaldığı sosisleri yedikten sonra göbeği aşırı derecede şişse de sıskalığı mümkün değil geçmezdi.

Hay bin kunduz, Hay dedemin bütün sakalları adına, Ulu büyük, büyük, büyük dedem derdi ki” gibi replikleri olsa da en ünlüsü UGH idi.

İlkokul dördüncü sınıfta okurken bir gün okulda sinema gösterileceği haberi duyuldu. Zannedersem para da ödemediğimiz bu filmi öyle kötü bir yayın kalitesiyle yayınlandı ki ne perdede alacakaranlık olarak yayınlanan filmin resmini, ne de hışırtıdan söylenenlerin anlaşılmasının mümkün olmadığı ses düzeni sebebiyle sesleri anlayabildik. Bütün bu teknik olanaksızlıklara rağmen kendi başımıza bir sinemaya gitmiş olmaktan son derece mutlu bir zaman geçirmiştik. Okulda aynı salonda Atatürk ile ilgili bazı belgeselleri de aynı kalitesizlikte seyretmiş olsak da hiç sorun etmezdik, çünkü muhtemelen daha iyisi olabileceğini düşünemezdik bile.

Benim diğer favori çizgi romanım Herge adlı Belçika’lı yazarın Tenten adlı kitaplarıydı tabi ki. İlk göz ağrısı olan bu kitapların daha sonra hem Türkçelerini hem de İngilizcelerini almıştım. Tenten’in en yakın arkadaşı olan Kaptan Haddock esasen ayyaş bir adam olsa da, her bölümde mutlaka bazı sakarlıklar yapar ama sonuçta esas mesleği gazetecilik de olsa, aslen bir casus olduğunu bildiğim Tenten her türlü sorunu çözerdi. Bazı bölümlerde imkânsızı gerçekleştiren Tenten benim ilk okuma ödülüm olan kitapta uzaya gidip üstelik uzay yürüyüşü bile yapmıştı. Üstelik daha o zamanlar Neil Armstrong henüz ay yüzeyinde yürümemişti bile.

KaptanHaddock.jpgHep içki içip kafası hep kıyak olan Kaptan Haddock bir de hep küfürlü konuşurdu. Çok küfrettiğinde bunu kelimelerle değil de *#+&*!^* gibi şekillerle gösterirlerken bazen ilginç kelimelerle de dile getirdiği olurdu. Hatta bir tanesinde “Bashi Bozouks” gibi anlamsız gibi görünen bir lafını okumuştum. Biraz dikkatli bakınca bunun “Başı Bozuklar” olduğunu anlayabilmiştim. Sanki bu kelimeyi Redhouse Büyük Sözlükte görmüştüm diye hatırlıyorum. (https://tureng.com/tr/turkce-ingilizce/bashibazouk) Gazeteci Tenten’in tüm sorunları çözerken işin sonunda parsayı toplayıp sanki kendileri çözmüş gibi görünen ikiz dedektifler ve daima dalgın olup kulakları az duyduğu için hiçbir şeyin farkında olmayan bir Profesör ilginç buluşlarıyla çözüme giden yolda kilit rol oynardı.

Mandrake’yi de anmadan geçemem tabi. Parasının kaynağı neredendi bilmiyorum ama Mandrake.jpgXanadu adında acayip korunaklı bir şatomsuvari yerde yaşıyordu. Yardımcısı üzerine sadece kaplan postundan bir don giyen ve müthiş kuvvetli Abdullah, sevgilisi ve her nedense neredeyse her bölümde düşmanlarının eline düşen fıstık Narda ve daha sonraları gizli teşkilatın başı olduğu anlaşılan yardımcısı Jojo. Gizli teşkilata yardım ederken mutlaka başı belaya giren Mandrake esasında bir illüzyonist idi. Kim olursa olsun bir el hareketi, bir bakışla ona acayip şeyler göstertir, bu arada kendisi de çözüme giden yolda emin adımlarla ilerlerdi. Mandrake’nin azılı düşmanı 8 adındaki gizli örgüttü. 8 koldan, adeta bir ahtapotu andıran bu gizli örgütün her defasında bir kolunu çökertse de kollar sanki bir ahtapotun veya denizyıldızının kopanın yerine yeniden kol çıkartması gibi yeniden çıkıyor ve hep Mandrake’nin başına dert açıyorlardı. Yalnız bir defasında çok güçlü bir bilgisayar, ki o zamanlar bilgisayarlar sadece bilim kurgu kitaplarda yer alıyordu, şehri ele geçirmeye başladı. Bu bilgisayar sistemi o kadar etkili idi ki, elektrik hatlarından ulaşıp her yeri ele geçirmeye başladı, hatta biraz da abartıp fişleri bile kendisi prizlere sokup çıkarabiliyordu. İnsan olsa bir illüzyon numarası ile işi halledebilecekken, bakacak gözü olmadığından bu bilgisayar sistemi karşısında şapa oturmuştu. Ancak bu kez de devreye Abdullah girdi. Bu kadar kudretli olmasına rağmen, konsolda cam arkasında yer alan “Emercensi Stop” şalterinin camını bir yumrukta kırıp şalteri indirerek dünyayı kurtarmıştı.

Buna benzer bir durum da 007 James Bond’un uzayda bir koloni kurmaya çalışan ve bu konuda bir hayli yol alan bir grubu sadece konsoldaki bir butona basarak çökerttiğini hatırlarım. O kadar ilginç icatlar ve enteresan yöntemler ile karşı casus örgütlerine karşı savaşan 007’nin bu basit çözümü bende korkunç bir hayal kırıklığı yaratmıştı.

Redkit.jpgÇizgi roman deyince Red Kit’i ayrı bir yere koymam gerekir. “Evinden uzak yalnız kovboy”un serüvenleri ile atı Düldül ve salak polis köpeği RinTinTin’i anmadan geçilemez. İzmir’de yaşadığımız zamanlarda yaz tatili için geldiğimiz ninemlerde, teyzemin Red Kit koleksiyonu her sene bıkıp usanmadan okuduğum kitaplardandı.

KüçükPrens.jpgBunların yanında yer alan Küçük Prens dizisi de pek bilinmese de ben pek bir severdim. Küçük Prens, yanındaki kısacık boylu Afacan adındaki sakar olmasa daha başarılı olabilecekse de ondan hiç vazgeçmezdi. Afacan’ın acayiplik olsun diye keçiye bindiğini de hatırlıyorum. Bir de su aramak için çatal şeklinde bir dal parçası kullanma yöntemini de ilk olarak bu romanlarda görmüştüm.

Her ne kadar şimdiki çocuklar bu çizgi romanlara ilgi gösterecek zamanı bulamayıp bilgisayar dünyasına dalsalar da keşke bizim zamanımızdaki gibi bu romanları okuyup hayal dünyalarını daha bir geliştirebilmelerini isterdim.

Sonraki yazı 232 YILBAŞI ALIŞKANLIKLARI

224

226

Yorum bırakın