203 – Çarşamba


11 Mart 2011

Çarşamba deyince benim aklıma nedense hep futbol gelir. Bu da herhalde gene televizyon yüzünden. Eskilerde televizyonda maç yayını pek olmazdı. Olsa da hem siyah beyaz olmasından, hem Türkiye’deki sahaların patates tarlası halinden, esas olarak da bizim kameramanlar ve resim seçiciler daha işi tam öğrenemediklerinden Türkiye liglerinden maç yayını seyretmek çok zevkli olmazdı. Ama arada bazı Çarşamba günleri Avrupa Kupalarından maç yayını olurdu ki, bunları seyredince Nasreddin Hoca misali “bizde oynanan futbolsa bu ne, bu seyrettiğimiz futbolsa bizimkilerin oynadığı ne?” diye sorası gelirdi insanın. İşte bu maçlar da benim saat sekiz sonrası daha doğrusu akşam ajansı sonrası seyir yasağımı hafifleten yayınlar olurdu.

Özellikle İngilizlerin olağandan daha büyük olan statlarından, yeşil olduğu siyah beyaz ekrandan bile kolaylıkla görülebilen müthiş sahalarında genellikle uzun pas ve sert şutlar ile oynadıkları futbolları beni mest ederdi. O zamanlar en favori takımlarım İngiltere’den Liverpool ve peşi sıra Nottingham Forest oldu. Hollanda’nın parlayanı Ajax olurken, Alman futbolunu sevmediğimden ne çok başarılı olduğunda Bayern Münih ne de Hamburg tuttuğum takımlar arasında yer aldı. Ama ne zaman ki holiganlar ortalığı sardı, hem İngiliz takımlarını hem de İngiltere Milli Takımını sildim hayatımdan. Holigan işini bize ihraç edip bulaştırarak kendilerinde tarihe gömdükten sonra bile yeniden sevemedim. Hatta şöyle oldu. Ben eskiden Liverpool Türkiye dışındaki ilk takımımken holigan olayları yüzünden terk ettikten sonra artık Liverpool kiminle oynarsa oynasın rakibini tutuyorum, bu Abramovich’in Chealsea’si bile olsa.

Televizyon yayınını bir kenara bırakırsak, çarşambaları eskiden sevdiğim için hala daha bir farklı bakarım. Öncelikle gene yatılı okuduğum zamanlarda, henüz Ecevit cumartesi günlerini tatil ilan etmeden önce, okullar Çarşamba ve cumartesi günleri yarım gün tedrisat yaparlardı. Resmi dairelerse sadece cumartesileri yarım gün çalışırlardı. Bu iki yarım günü birleştirip tam gün yapıp cumartesiyi tatil yaptıktan sonra bile okullarda Çarşamba öğleden sonraları ders yapmazdık. Ama okula gitmek gerektiğinden, öğle tatili sonrası üç ders saatinde REHBERLİK adında boş geçirilen derslere sahip olurduk. Herhalde artık bu alışkanlık ortadan kalkmıştır.

Hikâyeyi bilen bilir, askerde bir “Bank Nöbeti” diye bir nöbet varmış ve nizamiye, başkan kapısı, silahlık gibi nöbet tutulan yerlerden başka bir de bir oturma bankının önünde nöbet tutarmış askerler. Neden sonraları birinin aklına takılmış “Yahu, bu adamlar burada neden nöbet tutuyor?” diye. Derken bir araştırmışlar ki, vaktiyle boyası yıprandığı için bankı boyamışlar, boyası ıslakken de kimse oturmasın diye başına nöbetçi dikmişler. Ama nedense boya kuruduktan sonra kimsenin aklına gelmemiş nöbetçiyi oradan kaldırmak. İşte bu hesap, Çarşamba öğleden sonraları da rehberlik diye boş geçirilen zaman olarak kalmış.

Futbolu çok sevdiğimden şimdilerde bile Çarşamba günlerini futbol yayının daha sık olarak karşıma çıktığı gün olarak bilirim. Bu da çok doğal, çünkü hafta sonu maç yapan adamlar eğer ki arada maç yapmaları gerekiyorsa bunu hafta arası bir gün ve haftanın ortasında yapmaları kadar normal bir şey olamaz. Ama ne var ki günümüzde artık paranın sesi çıktığından, daha paralı olan Şampiyonlar Ligi maçları Çarşamba günleri yapılıyor, daha tapon lig olan ve son senelerde ismi “UEFA Avrupa Ligi” olarak değiştirilen maçlar Perşembeye sıkıştırılıyor, üstelik daha çok maç olmasına rağmen. Şampiyonlar Liginde de daha kıymetli takımların maçları çarşambaları, diğerlerinin ise Salıları oynanıyor.

Sonraki yazı 203.14159 Pİ

Diğer günler 29 – Cuma – 1
Diğer günler 201 – Pazartesi
Diğer günler 202 – Cuma – 2
Diğer günler 205 – Pazar

Diğer günler 342 – Salı

202

204

Yorum bırakın