168 – Kupa


6 Mayıs 2010

Artık bir travma haline geldi herhalde bu kupa olayı Fenerbahçe için. Tam 28 sene önce aldıkları son kupadan bu yana 7 defa kupanın bir kulpunu tutmuşlar. Üstelik bu yedi defanın dört defası da son altı senede. Ama nedense bir türlü nihayete erdiremiyorlar.

Benim bu kupayla ilgili, daha doğrusu Fenerbahçe’nin kupayı alışıyla ilgili sıkı bir anım da yok değildir hani. 1983 yılının yazında henüz bir mühendis değilken ama eğitimini almaktayken yazın yapmam gereken staj için şu anda kadrosunda bulunduğum, hatta toplamda 20 sene kadrosunda bulunduğum Esit’in kapısını çalmıştım. Babamın Diyarbakır’dan arkadaşı olan Müşfik Amca’nın oğulları bir firma kurmuşlar ve babam da babalarıyla konuşurken benim staj yapma durumunda olduğumu söyleyince henüz fazla bir kadrosu bulunmasa da orada çalışabileceğim ve bana staj defteri doldurmaya yetecek bilgiyi vereceklerini öğrendim.

Babamla görüşmeye gittiğimizde Ferhat ve Serhat kardeşler ofiste değillerdi. O esnada orada olan üçüncü ortakları Bülent Bey ile görüştük. O, konuyla ilgisinin olmadığını, ama Müşfik Amca’nın ismini verdiğimizden bir sorun da olmayacağını ve her ihtimale karşın kendileriyle bir daha görüşmemin faydalı olacağını söyledi. Biz onunla oturmuş konuşurken karşı tarafımda duran koltuğa oturmakta olan kişi sanki beni ezberlemeye çalışıyormuşçasına gözünü bana dikmiş ve neredeyse gözünü kırpmadan bana bakıyordu. Durumdan fena halde rahatsız oldum. Hem yeni bir yere gitmiş olmak hem de gitmiş olduğum bu yerden bir menfaat beklemek durumunda olduğumdan fazla sesimi çıkaramadan bir an evvel oradan ayrılmayı istercesine babama ve Bülent Bey’e bakıp “hadi artık gidelim” moduna girdiğimi hatırlıyorum. Her neyse daha fazla strese girmeden oradan uzaklaşmıştık.

Bu tanışmadan sonra stajımın başladığı ilk gün sabah erkenden Moda Polis Karakolunun karşısındaki binanın üçüncü katında olan ofise, deyim yerindeyse babamın elini tutarak gitmiştim. Neyse bu kez Serhat Bey oradaydı da babam beni emanet edip gitti. Öğle yemeklerinde o zamanlar zaten eleman sayısı üçü ya da beşi geçmediğinden her öğlen farklı bir yerlerden yemek yeniyordu. Bazen lahmacun, bazen ekmek arası köfte veya döner yenirken bazen de hemen en yakın bakkaldan ekmek arası yapacak şekilde peynir, salam, domates gibi malzemeler alıp yerdik. Bu alışveriş işlerini de firmanın dışarıyla malzeme alımı, çek tahsilâtı, posta gönderimi gibi işleriyle uğraşan Levent yaparmış. Yani benim ilk gittiğim günde karşı koltuğa oturup beni bakışlarıyla bitiren adam. Ama o gün sabahtan bir tahsilâta gidip de henüz dönmediğinden bir başkası yaptı bu alış verişi (ben daha yeni olduğum için gönderilmemiştim, zaten gönderilseydim herhalde

ulan buraya staj yapmaya geldik, bizi çırak olarak kullanmaya kalkıyorlar

deyip daha sonra devam edip etmeme konusunda değerlendirme yapardım herhalde). Biz yemeklerimi bitirdikten sonra etrafta bir huzursuzluğun olduğunu hissediyordum. Çünkü tahsilâta giden Levent hala dönmemişti ve tahsilâtı yapacağı firma arandığında Levent’in oraya uğrayıp parayı aldığı öğrenilmişti. Bunun üzerine etrafta bir panik havası yaşandı. En korkulan ise, Levent’in yanında para olduğunu gören ve anlayan birileri onu bir köşe başında kafaya bir şey indirip elinden parasını aldıkları ve Levent’in de en iyi ihtimalle yaralı olduğu idi. Aradan saatler geçtikten sonra Levent elinde paralar ama son derece mutlu şekilde geri döndü. Onu görünce insanlar sevinsinler mi, kızsınlar mı bilemediler. Ama neden geciktiği öğrenilince kızmışlardı.

O sene Fenerbahçe hem Türkiye Kupa’sını kazanmış hem de ligde şampiyon olmuştu. Bunun coşkusunu uzun süre yaşayan taraftarların yapmış olduğu bir kortej Levent’in yanından geçerken, Levent de onlara katılmak üzere bir kamyonetin açık kasasına atlamış ve bayraklarla gezen kafileyle birlikte İstanbul sokaklarında turlayıp getirmesi gereken parayı getirmediği gibi bir de gecikerek insanları telaşlandırmıştı.

Bu olaydan üç sene sonra ben mühendislik eğitimimi tamamlamış, üzerine de askere gidene kadar bir işletme eğitimi eklemeye çalışırken 1983 senesi yazında Fenerbahçe’nin yaptığı hem kupa hem lig kazanma durumuna gelen Galatasaray için

Şampiyonluk bizim, Kupa bizim

şeklinde tezahüratlar rakipleri fena halde sinirlendiriyordu. Ancak durum birden ters FenerKupa.jpgdönmüş, önce Kupa kaybedilmiş, peşinden de lig de gidince fena halde alay konusu olmuştuk. Tarihin her zaman tekerrür ettiğini bilen bir futbolsever olarak da ligin son üç haftasına ve kupanın finaline kadar her kulvarda iddiasını devam ettirmekte olan Fenerbahçe için sanki aynı makûs talih bir daha yinelenecek gibi. Bunu bir temenni olarak yazıyorum ama gerçekleşirse de hiç şaşırmayacağım. Nitekim dün önce galip duruma geçtikleri maçta üç gol yiyip ilk ayağı kaybettiler. Bir de son hafta kupada kaybettikleri Trabzon’a karşı gene bir 20.45 sendromu yaşarlarsa hiç şaşırmayacağım.
Bir de tabi Fenerbahçe için bu senelerdir kupa alamama durumunun getirdiği bazı birikimler var ki her sene artmakta. Bu haftaki yazımı onları ekleyerek bitirmek istiyorum.

— Fenerbahçe’nin 1983’de aldığı kupa çok değerli, çünkü şu an ANTİKA…
— Fenerbahçe Türkiye Kupası’nın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuracak…
— Fenerbahçeli genç taraftarların en çok kullandıkları cümle nedir?
“Bana Türkiye Kupası’nı anlatsana dede…”
— Türkiye Kupası’nı kazandıklarını görmüş iki Fenerli yan yana gelince ne yapılır?
“Aralarına girip dilek tutulur, fotoğraf çektirilir.”
— Fenerbahçelilerin çoğu neden Türkiye Kupası’nın rengini gri olarak hatırlıyor?
“Çünkü kupayı en son kazandıklarında televizyonlar siyah beyazdı…”
— Fenerbahçelilerin bir kısmı Türkiye Kupası’na inanmıyor, neden?
“Bazıları görmedikleri şeye inanmaz…”
— Arşimet bugün yaşasaydı neyi bulamazdı?
“Fenerbahçe’nin Türkiye Kupası’nı kaldırma kuvvetini…”
— Fenerbahçe’nin Türkiye Kupası’nı kazanması en çok hangi kitapta geçer?
“Rüya tabirleri kitabında…”
— Fenerbahçe Türkiye Kupasını kazanırsa, sonra ne yapar?
“Playstation’ı kapatır ve yatar.”

Sonraki yazı 171 CUMA YÜZMELERİ

167

169

Yorum bırakın