133 – Ramazan


4 Eylül 2009

Gönlüm hep yapmış olduğum şu iki haftalık tatilde başımızdan geçen ilginç anları anlatmaktaydı ama nedendir bilemiyorum bir türlü gerekli motivasyonu yakalayamadığımdan güncel mevzu olan Ramazan ile ilgili bir şeyler yazayım diye oturdum klavyenin başına.

Hatırladığım ilk Ramazanlar İzmir’de oturduğumuz yıllara denk düşüyor. Henüz Alsancak’a taşınmadan önce oturmakta olduğumuz Karşıyaka’da her sene birkaç gün tuttuğumu hatırlamaktayım. Sonbahar aylarına gelen o Ramazanların tuttuğuma göre ilkokulun üçüncü veya daha küçük yıllarıma denk geliyor. Demek ki henüz onuma bile gelmeden, hava sıcaklığı ve oruç süresi de yeterli geliyormuş ki annem tutmama izin veriyordu. Yemek yemediğimize göre sabah ve öğle yemekleri de çıkarıldığında bizlere oyun oynamak için ne kadar çok zaman kalıyormuş da acaba enerjimizi bitirmeden nasıl dayanabiliyorduk hatırlayamıyorum.

Gerçi Ramazan’ın tamamını tutmaya başladığım yıl olan üniversiteyi bitirdiğim yıla kadar tuttuğum oruçları mutlaka bir köşesinden sakatladığım da vakidir. Çocukluk herhalde ya su içerdim ya bir şeyler atıştırırdım ve oruçlu olduğum da nedense ağzıma aldığımda değil de gırtlağımdan geçtikten sonra aklıma gelirdi. Şimdilerdeyse ya alıştığımdan ya da açlık aklımdan hiç çıkmadığından değil sakatlamak, teşebbüs bile etmiyorum.

Orucu sakatlamak derken aklıma gelen, bu köşenin diğer yazıcısı ve grubun diğer moderatörü Fuad’ın da aralarda bahsettiği, yurt arkadaşı Baha’nın bir Ramazan günü yurt odasındaki dolabını temizleme hikâyesidir. Gayet şen şakrak bir şekilde dolabı temizlerken dolabın köşesine sıkışıp kalmış tek bir kremalı bisküviyi ağzına attıktan sonra aklı başına gelince şarkı söylemeyi bırakıp boğulma riskini de göze alarak çıkarmaya çalıştığında, ağzından daha doğrusu vücudundan çıkan haykırma, aksırma, homurdanma sesleri ile Fuad Bey pek bir eğlenmiş.

Ramazan bizim evde babam ve annem tarafından ful olarak tutulduğu zamanlarda ben kendim şahsen bizzat ilk, son ve Kadir Gününü tutup, tuttuğum bu sayının yanına bir sıfır koyarak otuza tamamlama hakkımı kullanıyordum. Daha sonra bu sayıyı giderek arttırdıysam da ilk olarak üniversiteyi bitirdiğim sene tulum çıkarabilme fırsatını yakalayabildim. Bundaki en önemli unsurlardan biri muhtemelen yemek vakitleri ile yemeğe gitme vakitleri esnasını çalışarak geçirip tezime daha fazla zaman ayırabilmek olmuştur herhalde. Yalnız tezimin sunumunu yapacağım akşam daktilo başına geçip (burada belirtmeliyim ki o zamanlar tezler daktilo ile yazılıyordu, bilgisayar denen alet henüz kullanıma bugünkü kadar yaygın olarak girmemişti) çalışırken annemin beni sahur yemek üzere çağırması beni şaşkınlığa itmiş, sahurdan sonra kaldığım yerden devam ederken günün ağarıp okula gitme vakti geldiğinde ise zamanın insanın geçmesini istemediği zamanlarda ne kadar çabuk geçebildiğini göstermesi açısından zoruma gitmişti.

Hayatımın ilk sabahlamasını o gece yapmıştım. Ben ki üniversiteye hazırlandığım lisenin son senesinde bile gece dokuz buçuk, bilemediniz on dendi mi yatağa yatan adam, ilk kez başımı yastığa koymadan sabahı etmiştim. Ertesi gün okulda sunumumu yaptıktan sonra biraz daha oyalanıp akşam altı gibi eve gitmek üzere okuldan ayrıldığımda artık uykusuzluğa dayanacak gücüm kalmamıştı. Zincirlikuyu’dan otobüse binmek üzere yürümekte olduğum Köprülü Kavşak durağına doğru giderken sarhoşlar gibi sallanarak yürüdüğümü ve gözlerimi açık tutmak için bir hayli çaba sarf ettiğimi hatırlıyorum. Eve vardığımda iftara çok kalmasa da uzanıp bekleyeceğimi söylediğim annem beni “iftar oldu gel artık” şeklinde uyandırdığında muhtemelen en derin uykulara dalmam hiç de zor olmamıştı.

Üniversiteden sonra askerliğimi yapmak üzere bulunduğum Çubukludaki birliğimizde nöbetçi subayı iken tuttuğum oruçların sahurları da tadından yenmez güzellikteki boğaza manzarasına karşı olduğundan aklımda nakşedilmiş güzellikler olarak yerini almaktadır.

Bu kadar anıdan sonra iftar sofrası ile ilgili kendi çapımda bazı uygulamalarımdan bahsetmek isterim. Pide her ne kadar RamazanSofrasıtüm yıl fırınlarda yerini alıyorsa da Ramazanda yenileni kadar iştah açıcı ve oruçluyken olduğu kadar insanı kışkırtıcı olmuyor. Ramazan pidesi hele bir de pofuduk olursa işte o zaman keyfime diyecek olmuyor. Ola ki ilk olarak çorba varsa orucumu bozduktan sonra ilk yaptığım o canım pofuduktan, biraz kabaca bir miktarını (çeyrek veya yakını) alıp ortasını araladıktan sonra içerisine önce ince bir peynir tabakası yaydıktan sonra bol salatayı sosunu da sakınmadan üzerine koyup çorbaya katık yapmak. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken çorbanın çok sıcak olmaması. Çünkü yanlardan pörtletmeden, sular parmaklardan akmaya başlamadan pide dilimini bitirebilmek için biraz büyük miktarda lokma koparıldığından onu kolay çiğneyebilmek için çorbadan da yudumlar alınması gerektiğinden çok sıcak çorba ağzı yakacağından zevki biraz ertelemek gerekebiliyor.

İftar sofrasının en hatırlanası şeylerinden biri de eskiden iftar zamanını radyodan ve mümkün olan tek radyo TRT1 olduğundan, orada söylenen iftar duasıdır. “Ey bağışlaması bol rabbim.” diye başlayan dua için birkaç sene evvel onu yazdığını iddia edip telif hakkı isteyen biri çıkmıştı da bir hayli kızmıştım. Benim çocukluğumdan beri olan duayı sırf telif ödememek için TRT’nin değiştirmesine de ayrı olarak kızmışlığım vardır.

İftar sofrasının içeriğine geri dönersek zaten saatlerdir aç olan mide bir şekilde doyacaktır ama esas olan insanın gözünün de doymasıdır diye düşünüyorum. O sebepten sabah yenmemiş olan kahvaltıya ait kahvaltılıklar ile hem öğle hem akşam yemeğine ait iki öğünlük yemek çeşidinin bulunması, evin hanımının maharetini göstermesi açısından önemli bir noktadır.

Yemekten sonra yenilen tatlılardan birinin Güllaç olması da Ramazan geleneklerinin en önde gelenlerindendir. Tatlı olarak birden fazla olması da gene öğle ve akşam olarak düşünülürse hiç de oburca bir davranış sayılmamalıdır. Nasıl ki “Bol bol yiyen, Bel bel bakarsa” “Bel bel bakanın da bol bol yemesi” kadar doğal bir şey olamaz.

Bu arada yemeğe oturulurken çayın demlenmek üzere hazırlanması da yemek nihayete erer ermez, daha sofradayken çayın içilmesini sağlar ki sabahlardan beri vücutta eksikliği hissedilmekte olan tein bir an evvel kana karışabilsin.
Hepinize hayırlı Ramazanlar

Sonraki yazı 142 H1N1

132

134

Yorum bırakın