123 – Denetleme II


19 Haziran 2009

Gene denetlemeyi içeren bir haftayı geride bıraktık. İlk senelerde denetleme olacağımız zaman fabrika genelinde yaşanılan heyecan artık yerini biraz kanıksamaya, biraz da tabiri caizse adamsendeciliğe bıraktı. Atölye çalışanları fazla hissetmeseler de biz yönetim kademesinde olup eksikleri bulunanlar harıl harıl evrak yetiştirmeye, rapor hazırlamaya, dokümanları toplamaya çalışıyoruz. “Avrupa Yakası” dizisinin Azim karakterinin “Ne olacak yahu?” söylemini ise son gün denetleme başladıktan sonra yaşıyorsak da denetleme bittikten sonra üzerimizden sıkı bir yük kalkmış oluyor, taaaa ki ertesi sene denetleme yapılacak zaman belirlenip sıkma zamanı gelene kadar. Atölye elemanları iki bakımdan rahatlar. Öncelikle yabancı dil sorunları olmadığı için, daha doğrusu yabancı dil bilmemeyi sorun olarak algılamadıklarından gülerek ve işi şakaya vurarak ama anlatacakları olursa nedendir bilinmez hem yavaş ve tane tane, hem de cümleleri yarım olarak söyleyip sanki İngilizce konuşuyormuş gibi hissederek denetlemeyi geçiriyorlar. Eğer eksik kalan bir yerler varsa anlamamış gibi yapabiliyorlar. Denetleyicilere mihmandarlık eden bizlerse, böyle bir şansımız olmadığından yani konuşulanları anlamamak gibi bir lüksümüz olmadığından eksikliklerimiz karşısında sadece mahcup duruma düşüyoruz. Sonucunda da “Ne olacak yahu?” durumuna gelerek bu eksikliklerin majör hata olmaması için gerekli duaları edip denetleme sonu raporunu bekliyoruz.

Denetleme işini Danimarka menşeli iki pinpon amcam yapmakta. Daha önce Türkiye’de temsilcisi bulunan bir firmaya denetlenirken son birkaç senedir ağırlık ölçme ile ilgili başka belgeleri de alabilmek adına ISO9001 denetlememizi de bu firmaya yaptırıyoruz. BO ve PER adlı bu iki pinpon amcam işlerini gayet iyi yapan ve her denetleyicinin sahip olduğu eksik bulma konusunda uzman kişiler. Bu eksik bulma işini ben daha yeni yeni yürümeye başlayan çocuklara benzetiyorum hep. Normalde bizim hiçbir zaman göremeyeceğimiz, mesela örtü üzerindeki bir iplik parçasını veya kaldırılmayı unutmuş olduğumuz, sonucunda kendilerine zarar da verecek olsa ucu sivri malzemeleri anında bulup ellerine almak istemeleri gibi, denetçiler siz “her şey tam manasıyla hazır, hiçbir eksiğimiz yok” derken en olmadık bir evrak veya münasebetsiz bir kâğıttan yola çıkarak en yakası oyulmadık konulara dallanıp budaklanmak konusunda inanılmaz yeteneğe sahipler.

PER, bize daha önce üretim bandımızdaki ürünlere sertifika almak üzere çalıştığımız bir eleman. BO ise ISO9001 çalışmaları esnasında bizimle ilgilenmeye başlayan esas denetçi. Yalnız bu Danimarkalıların anlayamadığım bir durumları var. Gene bizimle ilgilenen JENS isimli bir başka Danimarkalı da aynı BO ve PER gibi konuşurken aniden durup derin bir nefes alıp aldığının azını salıyorlar. Zannedersiniz ki size kızıyorlar veya daha kötüsü son nefesini vermek üzere. Hâlbuki durum öyle değil. Muhtemelen Türkiye’de hava sıcaklığından dolayı alışık olmadıkları bu sıcaklık değişiminde vücutları normal şartlarda giderek daha az oksijen alıp aniden tepkimeye girerek son birkaç dakikada almayı ihmal etmiş oldukları havayı bir seferde alıp muhtemelen birkaç dakika sonrasına kadar depoluyorlar diye düşünüyorum. Ancak her ne kadar alışmış gözüksem de her bu değişik nefes almaları karşısında irkiliyor, acaba yamuk bir şey buldu ama tam söyleyecekken boğazın dokuz boğum olduğunu hatırlayıp şu fani dünyada kalp kıracak ne var diyerek vazgeçtiklerini sanıp eksikliğimizin nereden kaynaklanmış olabileceğini düşünmeye başlıyorum.

Denetlemede bir denetlenen bir de denetleyen karşılıklı geldiğinde, aynı askerdeki ast üst ilişkisine benzer bir durum ortaya çıkıyor. Denetleyen bir espri yaptığında, esprinin kalitesi ne olursa olsun, denetlenenler hele ki dil de bilmiyorlarsa dünyanın en komik fıkrası anlatılmışçasına kahkaha atıyorlar. Denetleyenler de bundan gaz alıp başlıyorlar esprileri sıralamaya. Sonuçta her ne kadar parasını verip de bu denetleme işi yaptırılıyorsa da denetleyenler işveren gibi davranmış gibi oluyorlar. Yani hem paralarını alıyorlar hem de karşının bu ezikliğini sonuna kadar kullanmış oluyorlar.

Gene askerdeki denetleme gibi denetlenme öncesinde etraf temizleniyor, boyalar yenileniyor, lüzumsuz olduğu halde masa üstü ve dolaplarda kaldırılmadan durup beklemekte olan evraklar tasnif edilip yüzde doksan imha ediliyor, eksik gedik kalmış işler toparlanıyor, yapılması ertelenmiş veya daha nazik bir dille ihmal edilmiş işler tamamlanıp ortadan kaldırılıyor, velhasıl evlerdeki bahar temizliği benzeri bir düzenlemeye gidiliyor. Denetlemeye gelen kişiler de bu temizliği görüp kendilerine gösterilen bu ilgiyi karşılıksız bırakmayıp bazı şeyleri de görmezliğe gelmiyor değiller hani. Ne de olsa eşek değiller ya, “Beşerdir, şaşar” deyip gerekli notlarını alıp bunları uygunsuzluk olarak gözümüze sokmasalar da laf arasında ucundan dokundurup denetlenenleri amiyane tabirle “gebe bırakmış” olup, kapanış toplantılarında bizlere söyleyecek iyileştirmeler olarak fena da yapmıyorlar hani.

Denetlemeler ilk başladığında belge üretme konusunda pek çok eksiğimiz olduğundan denetleyici elini nereye atsa bir eksiklik buluyordu. Bu durum tabi bizi fena halde üzüyor ve eksiklendiriyordu. Denetleme esnasında bizim atölyede de bir sürü eksiklik bulununca buna içerleyen atölye elemanlarımızdan birkaç kızımız, küçük saksılarında yetiştirmiş oldukları çiçeğin saksının önüne çiçeklerini anlatır bir etiket yapıştırıp bunu denetleyicimize bir sonraki seferde sunup, bizde her şey tanımlıdır övünmesini daha henüz yaşayamadan, denetçinin “madem bunu tanımladınız, o halde bakım talimatı nerededir, ne zaman, ne kadar sulanacak?” diye peşpeşe sorular sorduğunda kendi kalelerine gol atmış futbolcu perişanlığını yaşamışlardı. Tabi hepimizin mahcubiyetten attığı kahkahalar espriyi zenginleştirmiş ama denetleyici de her zaman yaptığı eksik bulma konusundaki uzmanlığını gözümüze sokmuştu. Tabi her zaman olduğu gibi denetleyen–1, denetlenen–0.

Günün bana göre en komik ve ilginç olayı ise akşamüstü hepimizin (13 kişi) toplandığı toplantı odasında gerçekleşti. Oda küçük, insan çok olunca içeriye taze hava alması için açılan pencerenin tam karşısına o esnada çöreklenmiş fabrika mahsulü kuşların denetleyicimizin denetleme sonucunu açıklayamaması durumuna getirince eski bir komando olan İdari İşler Müdürümüzün, sonradan öğrendiğime göre, pencerenin pervazına basmamak için zıplayarak toprak zemine geçişini, ben kuşlara öykünüp de onları tedirgin ederek uzaklaştırma manevrası olarak zıpladığı yönünde yorunca günün tüm stresi bir anda boşaldı. Meğer kuşların henüz uçamayan yavrularından bir tanesi 2 metrelik alt bahçeye düşünce diğerleri yukarıdan ona gaz verip çıkartmaya çalışırken etrafı gürültüye boğmuşlar. Tamer Bey aşağıya inip de durumu gördüğünde yaptığı yardımla yavru kuş ailesine kavuşmuş da biz de denetleyicimizi duyabildik.

Sonraki yazı 126 Tenis

122

124

Yorum bırakın